En iyisi olmak için…

Her ne olacaksak en iyisi olmak için çaba harcamalıyız.

Her ne yapacaksak en iyisini yapmak için mücadele vermeliyiz.

Temel eğitimde öğrencilere kazandıracağımız öncelikli davranışlardan birisi de bu olmalı. Oysa sadece öğrencilikte değil yaşam boyunca günü kurtarmanın peşindeyiz. Şartlar mı bizi buna zorluyor yoksa geleneksel bir alışkanlık biçimi mi bizi bu noktaya getiriyor, uzun uzadıya araştırmak gerekir.

Martin Luther King, gençlere yönelik yaptığı bir konuşmada, yapılan işe değer katmanın önemini vurgulamak için “Sizden sokakları süpürmeniz isteniyorsa, Beethoven’ın beste, Michelangelo’nun resim, Shakespeare’in şiir yazdığı gibi yerleri süpürün. Öyle bir süpürün ki, yürüyen ve konuşan herkes ve her şey dursun. Burada dünyanın en iyi çöpçüsü yaşıyormuş desin…” uyarısında bulunmuş.

Bu sadece çöpçüler için değil her meslek için geçerli ama özellikle de kamuya açık meslekler için olmazsa olmazların başında geliyor!..

Bir iş için bir yere gittiğinizde ya da sokakta gezerken mutlu birini gördüğünüzde sanki dünyanın en olmaz bir şeyini görmüş gibi şaşkına dönüyoruz.

Oysa normal olan o.

Bağıran çağıran, öfke kusan, bugün git yarın gel, bu kadar maaşa bu kadar iş diyenlere o kadar alıştık ki aralarında zarif bir şekilde davranan gördüğümüzde afallayıp kalıyoruz. Oysa kendileri de artık kaosa dönüşen yaşam ve ihtiyaçlar döngüsünde ihtiyaçları karşılanmamış, hor görülen mağdurlar arasındalar ama öyle davranmaktan asla vaz geçmiyorlar.

Hep şikayetçiler, hep öfkeliler, hep “benim burada ne işim var, çok daha iyi yerleri hak ediyorum” der gibiler…

İnsanın hayatta en önemli tercihlerinde birisi de meslek seçimidir ve bunu öylesine tesadüflere bırakıyoruz ki, o mesleği sevmediğimizi anladığımızda iş işten çoktan geçmiş oluyor.

Sevdiğiniz mesleği seçin ve onu en iyi yapanlardan birisi olmak için çaba gösterin. Bu noktada sorulması gereken soru, “Başta mesleği olmak üzere pek çok tercihinde insanımız mı yanlış seçim yapıyor yoksa şartlar mı onu buna zorluyor?”

Bu konuda eğer ille de bir kabahatli arıyorsak, son sırada gençlerimiz, ilk sırada ise eğitim sistemi, MEB, YÖK ve ÖSYM geliyor dersek hiç yanıltıcı olmayız.

Çocuklarımızı öylesine bir sınav yarışı içerisine soktuk ki, ne kendilerini yeterince tanıma olanağı bulabiliyorlar ne de meslekler konusunda kendilerine en uygun olanın hangisi olduğu konusunda karar verecek bir donanıma sahipler.

Diploma ile meslek sahibi olunacağını sanıyorlar, onun peşinde koşuyorlar, mezuniyet ve iş arama sürecinde, en önemlisi de işe başladıklarında hayal kırıklıklarının en büyüğünü yaşıyorlar.

Diploma ile değil, meslek aşkıyla dünyanın en iyileri arasına girilebileceğini asla aklımızdan çıkarmayalım.

Ama bunun için her şeyden önce ilgi ve yetenek ve beğenilerimizin keşfedilmesi gerekiyor ki bu da eğitimin ve ilgili kurumların asli görevi. Umarız artık hatırlarlar…

10 milyona yakın üniversite mezunumuz ya işsiz ya da öğrenim gördükleri alanın dışında başka bir işte çalıştıkları için mutsuz hem de çok mutsuzlar.

Hemen her mesleğe yönelik anketlerde, “Mesleğinizi en yakınlarınıza ya da başkalarına önerir misiniz?” diye başlayan soruların cevapları maalesef hep memnuniyetsizlik ifade ediyor.

İşte bu yüzden temel eğitimin ilk üç görevinden biri de bu olmalı.

Yani iyi insan, iyi yurttaş, mutlu birey yetiştirmek olmalıdır.

Mutluluğa giden yolun paradan, güçten, makamdan değil meslekten geçtiği asla unutulmamalı.

Özetin özeti: Severek keyifle yapacağınız bir iş, hem kariyerinizin hem de mutluluğunuz altın anahtarı olacaktır…

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*