Sultan II. Abdülhamid’in emriyle Şam’dan başlayıp Mekke’ye uzanacak bir demiryolu inşaatı 1900 yılında başladı. İstanbul’dan Şam’a ve oradan da Medine ile Mekke’ye kadar uzanacak tren hattının bölge için tekrar canlandırılmaya ihtiyacı var…
Osmanlı Devleti dünyada yeni gelişen demiryolu ile nakliye konusunda oldukça duyarlı davranmış ve 1856 yılında İzmir-Aydın demiryolu hattının yapımı ile bu konuda önemli bir adım atmıştı. Demiryolu taşımacılığında sürekli atılımlar yapan Osmanlı Devleti 1900 yılı mayıs ayı başında Şam’dan başlayıp Mekke’ye uzanacak bir demiryolu inşaatının başlaması için Sultan II. Abdülhamid’in emriyle faaliyete geçti ve eylül ayında başlandı.
Projenin birçok hedefi
Kuşkusuz bu hattın hac yolunu kolaylaştırmanın ötesinde başka uzun vadeli hedefleri de vardı. Petrol kaynaklarını kontrol altına alıp hızlı erişim, Kızıldeniz’de bulunan liman şehirleri ile bağlantının sağlanması ve İstanbul ile ilişkisinin daha verimli olması hedefleniyordu. Kısacası Hicaz Demiryolu’nun yapılmak istenmesinin temel sebebinin merkezi idarenin yönetimini kolaylaştırmak istemesi olduğu söylenebilir. Bununla birlikte yolcu taşımacılığı kolaylaşarak ucuzlayacaktı. Bu da hattın etrafındaki şehirler ve tüm bölge ekonomisinin canlanması, sosyal refahın artarak merkezi yönetimle olan bazı pürüzlerin ortadan kalkmasını beraberinde getirecekti. Bir diğer önemli katkı da bölgeye asker sevkiyatının hızlanmasıydı. Bu hız proje aktifken ortaya çıkan isyanların kolayca bastırılarak merkezi otoritenin etkinliğini artırmasında gerçekten faydalı oldu. Hattın bir diğer önemli faydası hac yolculuğunun kısalmasıydı. Şam’dan Mekke’ye 50 gün süren tehlikelerle dolu yolculuğun 4-5 günde tamamlanması mümkün olacaktı.
Müslüman dayanışması
Sultan II. Abdülhamid’in 2 Mayıs 1900 tarihli emri ile Hicaz Demiryolu hazırlıkları başladı. Padişahın şahsen 50 bin lira vererek başlattığı bağış kampanyası çok sayıda devlet adamı ve memurun katkısı ile devam etti. Projeye verilen önem o kadar büyüktü ki devlet bütçesinin %18’i bu projeye tahsis edilmişti. Fakat bu büyük orana rağmen gerekli maddi kaynak tam olarak temin edilemiyordu. Bunun üzerine duyarlı halkın bağışları, kurban derilerinin geliri, devlet memurlarının ödeneklerinden sağlanan bağışlarla Hicaz Demiryolu tamamlandı. Osmanlı Devleti’nin yıkılış sürecinin sonlarında yapımına başlanan projeye dünyanın farklı yerlerinden Müslüman toplulukların da önemli bağışları oldu. Osmanlı ülkesi içinde çocuktan büyüğe kadından erkeğe binlerce Müslümanın yardımı yanında Hindistan, Rusya, Fas, Afrika, Avrupa, Amerika, Orta Asya ve Balkanlardaki Müslümanlardan yardımlar geldi.
Farklı coğrafyalardaki Müslümanlarının kolektif dayanışma hareketi ile 1900 senesinde başlayan çalışmalar 1908’de büyük ölçüde tamamlandı ve bitirilmesine kuşkuyla bakılan hat hayata geçirildi.
İstanbul’dan Medine’ye
Proje başlayışından itibaren ülkenin en önemli gündemlerinden biri haline geldi. Rayların ulaştığı her menzil, yapılan her köprü, açılan her tünel dönemin basını ve toplum tarafından yakından izleniyordu. Özellikle Servet-i Fünun her sayısında düzenli olarak projenin ilerleyişine yer veriyordu. Projede demiryolu yapımı konusunda tecrübeli Alman mühendisler de yer alıyordu. Hicaz Demiryolu hattının tarihi hac yolu boyunca uzanıyor oluşu İslam kültürü ve toplumların birbirlerini tanıması açısından da çok yararlıydı. 1911 yılında Kudüs hattına ekler yapıldı ve 1918 yılına gelindiğinde demiryolunun toplam uzunluğu 1900 kilometreyi geçti. Ana hatta bağlı olarak yayılan Şam – Kudüs hattı gibi projeler bu bölgelere ulaşımı, dolayısıyla kültürel ve ticari ilişkileri kolaylaştırıp geliştiriyordu. 1 Eylül 1908 tarihinde yoğun çalışmalar ve büyük emeklerin sonunda demiryolu hattı Medine-i Münevvere’ye ulaştı. 40 günde gidilen Şam-Medine-i Münevvere yoluna trenle 3 günde ulaşım sağlandı. Medine istasyonu hattın son durağı oldu. Planlanmasına rağmen hattın Mekke ve Cidde kısmı yapılamadı. Aslında projenin Yemen’e, başkent San’a’ya kadar götürülmesi hedefleniyordu ama olmadı.
Hattın El-Ula bölgesinden sonraki kısmında, gayrimüslimlerin girmesinin yasak olduğu bölgelerde müslüman mühendis ve işçiler görev yapmıştı. Hicaz Demiryolu’nun bölgeye önemli askeri ve ekonomik katkıları olmuştu. Bu hattan geriye kalan bazı istasyon, menfez ve geçitleri halen ayakta. İstanbul’dan başlayıp Şam’a ve oradan da Medine ile Mekke’ye kadar uzanacak hattın bugünün koşullarında yeniden canlandırılması ile bölgedeki ülkelerin siyasi
ve ekonomik istikrarına katkı sağlayacağı açık.
Hicaz Demiryolu inşa aşamasında…
Kudüs’e ulaşan ilk tren…
MEDİNE TREN GARI
Osmanlı sultanlarının kutsal topraklara karşı hürmet ve sevgileri çok büyüktü. Bu sevginin ve edebin çarpıcı bir örneği de Medine Tren Garı’nın yapımında ortaya çıktı. Hicaz demiryollarında dönemin şartlarında çalışan kara tren oldukça gürültülü bir araçtı. Tren son durak olan Medine’nin içlerine ulaştığında da aynı gürültüyle çalışıyordu. Bu nedenle Sultan II. Abdülhamid emir vererek yetkililerden trenin Medine’deyken gürültü yapmadan ilerlemesi için düzenleme yapılmasını istedi. İstasyonun şehrin bir miktar dışına kurulması bu nedenledir. Bu gerekçeyle ek bir tedbir olarak trenin Medine kent sınırlarına girmesinden itibaren gürültüyü önlemek için raylara keçeler döşendiği de rivayet edilir. Tüm Müslümanlarca kutsal bir görev olan hac yolculuğunun dönemin koşulları altında yerine getirilmesinin zorlukları göz önünde bulundurulduğunda projenin o yıllardaki önemi daha da iyi anlaşılmakta. Çünkü hacıların yaklaşık beşte biri o yıllarda yolda yaşamını yitiriyordu. Osmanlı’da Hicaz demiryolu dışındaki diğer demiryolu hatları, yabancı sermaye tarafından gerçekleştirilmiştir. Devlet, 1564 kilometrelik Hicaz hattının, Osmanlının değil Müslümanların demiryolu olduğunu, yapımı esnasında sürekli vurgulamıştı. Projenin bu yönü, tüm dünya Müslümanlarının projeyi sahiplenmesini ve bağış kampanyaları başlatmalarını sağlamıştı. Hattın yapımında toplam bütçenin %9,5 gibi bir kısmı dış ülkelerdeki Müslümanların bağışları kullanılmış; Mısır ve Hindistan’ın bağışları başı çekmiştir. Bu bağışlar, dünya kamuoyunda miktarını aşan bir etki meydana getirmiştir. Demiryolu maliyetinin yaklaşık üçte biri de Osmanlı tebaasının bağışlarıyla sağlanmıştır ki dönemin Avusturya büyükelçisi Pallavicini bu durumu, “modern iktisat tarihinde finansman yaratma yöntemi” açısından tek örnek olarak değerlendirmiştir. (Namık Sinan Turan, ‘Raylar Üzerinden Osmanlı İmparatorluğuna Bakış’ kitabından…)
Sultan Abdülhamid’in emriyle trenin Medine’de gürültü yapmadan ilerlemesi için raylara keçe döşenmişti. Bu Osmanlı’nın kutsal tapraklara olan büyük sevgisinin göstergesiydi.
Hicaz Demiryolu Madalyası
Osmanlı Devleti projeye maddi katkıda bulunan bağışçıları ve projeyle ilgili çalışmalarda önemli emekleri olan kişileri altın, gümüş ve nikel Hicaz Demiryolu Madalyası vererek onurlandırdı. Elli ile yüz altın lira değerinde bağışta bulunanlara gümüş, yüz altın üzeri bağışta bulunanlara altın madalya veriliyordu. Beş ile elli altın arasındaki bağışçılara ise nikel madalya verişmişti. Projenin en önemli dönüm noktalarından olan Ürdün Maan İstasyonu’nun ve Medine İstasyonu’nun açılışı şerefine özel Hicaz Demirolu madalyaları da üretilmişti.
Bir yanıt bırakın