Fazilet Şenol / Milliyet.com.tr – Günümüzde İngilizce, neredeyse tüm dünyanın ortak iletişim dili olarak pek çok farklı ülkede, pek çok kişi tarafından konuşuluyor. Diğer dillere nazaran oldukça kolay olan gramer yapısı sayesinde İngilizce daha hızlı öğreniliyor. Yapılan araştırmalar dünyanın dört bir yanında yaklaşık 1 milyar insanın İngilizce konuştuğunu ortaya koymuş durumda. Ancak tüm bunlara rağmen İngilizceyi Türkiye’de zor bir dil olarak görenler var. “Anlıyorum ama konuşamıyorum” ya da “Yıllardır kursa gittim ama bir türlü istediğim seviyeye gelemedim” gibi cümleleri kuranların sayısı da oldukça çok. “Türkiye’de dil öğrenimindeki en büyük problem, ana dili İngilizce olan birine İngilizce öğretir gibi öğretmeye çalışmak“ diyen İngilizce öğretmeni Mustafa Özay, kendi geliştirdiği bir yöntem olan Türkçeden İngilizceye, İngilizceden Türkçeye bire bir çeviri yöntemiyle dil problemini ortadan kaldırdığını söylüyor. Peki bu yöntem nasıl işliyor?
‘7-8 YAŞINDAN SONRA BİRİNE ANA DİL GİBİ DİL ÖĞRETİLEMEZ’
Eğitimini Eskişehir’de ve Ankara’da tamamladı. Matematik bölümünü bitirdi. Ancak öğrenciyken İngilizcede bulduğu bir yöntem hayatını baştan aşağıya şekillendirdi. Yıllardır çevirmenlik yapan, Türkiye Çevirmenler Derneği Eskişehir Kurucusu Başkanı Mustafa Özay, kendi oluşturduğu müfredatla İngilizceden Türkçeye, Türkçeden İngilizceye çeviriye dayalı bir program oluşturdu. “Üniversitede öğrenciyken bu müfredatı buldum” diyen Özay, İngilizce öğrenmenin Türkiye’de hep bir problem olduğunu söyledi. İngiltere ve ABD’de okutulan kitapların ana dili İngilizce olan insanlara göre hazırlandığına dikkat çeken İngilizce Öğretmeni Mustafa Özay, şunları söyledi:
“İnsanda bir edinim vardır. Küçüklükten itibaren beyin dilde bir kodlama sistemi geliştirir. Bunun altında değişik hafıza kodlarıyla çağrışımsallık geliştirir. Bir dil karşılıklı ekleştirilerek objeleri nesnelerle soyut ya da somut ifadeleri düşünerek oluşur. Bu, bir süreden sonra düşünerek yapılmaya başlanır. İkinci dil söz konusu olduğunda dil beyindeki bu kodlamayı yapamaz. 7-8 maksimum 10 yaşa kadar 2 veya 3’üncü diller ana dil gibi öğrenebiliyor. Ancak ondan sonra bu mümkün olmuyor. 8-9 yaşından sonra beyin artık öğrenilmiş olan dille çağrışımsallık yapmaya başlıyor. Bu yaşlardan sonra herhangi bir dili ana dil gibi öğretemezsin.”
3 CÜMLE YAPISINI ÖĞRENEN İŞİ ÇÖZÜYOR
Türkiye’deki asıl problemin dildeki yapısallığın çözülmemiş olması ve ana dili İngilizce olmayan birine ana dili gibi dil öğretilmeye çalışılması olduğunu dile getiren Özay, bazı insanların düşündüğünün aksine İngilizcenin aslında kolay bir dil olduğunu da şu sözlerle anlattı:
“İngilizce dünyanın en kolay dili. Tüm müfredatımız İngilizcede de Türkçede de var olan 3 cümle yapısı üzerine kurulmuştur. Okuduğunuz, yazdığınız, konuştuğunuz her cümle iki dilde de bu 3 cümle yapısından birine girer. Ana dilde de bir fikir 3 kalıp üzerine oluşuyor, 4’üncü bir cümle yapısı yok. Şu anda biz konuşmaya başladığımızda kurduğumuz her cümleyi tek tek ayıralım. Hepsi 3 cümle yapısının içerisine giriyor. 35 yıllık İngilizce öğretmenliği hayatımda ders verdiğim her öğrencime bu 3 cümle yapısını en ince ayrıntısına kadar anlattım, anlatmaya da devam ediyorum. Türkçeniz ne kadar iyi olursa İngilizceyi o kadar iyi öğrenebilirsiniz. Türkiye’de İngilizce öğrenmenin önündeki en büyük engellerden biri aslında Türkçeyi bilmemek.”
‘İNGİLİZCE DÜŞÜNMEK DİYE BİR ŞEY YOK’
Herkesin kendi ana diliyle düşündüğünü, ‘İngilizce düşünmek’ diye bir kalıbın aslında pek de ‘düşünmek’ olmadığına dikkat çeken Özay, konuyu şöyle örnekledi:
“Biz kanun maddesi derkenki ‘madde’ kelimesiyle, alışkanlık yapıcı maddeyi ya da madde ve sinerji yok edilemez’deki maddeyi hep aynı sözcükle kullanırız. Bunu Türkçe sorduğumuzda karşıdaki kelimeyi tek başına değil de yanındaki kullanılan bağlamdan çıkarıyor. ‘Alışkanlık yapıcı maddeler insan sağlığına zararlıdır’ cümlesinde alışkanlık yapıcı ‘madde’nin ne olduğunu bağlamdan anlıyoruz. Bağlam ne demek kelimenin yanındaki kelime ve kelime grupları cümle içindeki toplam anlamı. İngilizce düşünmek de şu: Ben orada 3 cümledeki madde kelimelerinde ‘madde’ yerine hangi İngilizce kelimeyi kullanırsam karşıdaki kişi aynı Türkçedeki gibi anlar? Türkiye’de ‘Anlıyorum ama konuşamıyorum’ denilen olay aslında bu.”
‘ANLIYORSUN AMA NEDEN ANLATAMIYORSUN?’
Bir cümleyi anlayabilmek, o dilin gramatik ve anlamsal yapısını çözebilmek demek olduğunu dile getiren Özay, “Anlıyorsun ama neden anlatamıyorsun? Ben çözdüğüm, anladığım bir cümleyi aslında kuruyorum ama karşımdakine derdimi sonuç-anlam olarak ifade ettiğimde o da aynı şekilde anlayacak mı bilmiyorum. Yapısal, gramatik ve anlamsal olarak kişi cümleyi biliyorsa bir kişi cümleyi anlayabilir. Aslında kişi cümleyi anlıyorsa, kurabilir. Türkiye’deki problem de yapısal yaklaşımın çözülmemiş olması. ‘Ben karşımdakini nasıl anlıyorum?’ Gökten zembille bir şey inmiyor. Bana oradan gelen mesajı ben ana dilde anlıyorum, beynim onu dönüştürüp ortaya anlamsal bir durum çıkarıyor. Bütün bu analizlerin tersini yapıp cümle kurmam gerekiyor aslında“ ifadelerini kullandı.
‘FİKRİN İFADESİ 7 BUÇUK MİLYAR İNSAN İÇİN AYNI’
Şu anda Romanya’da yaşadığını ve Rumenceyi de kendi oluşturduğu yapısal yaklaşımla öğrendiğine dikkat çeken Özay, “Fikrin ifadesi 7 buçuk milyar insan için aynı” dedi. Avustralya ve İngiltere’den de öğrencileri olduğunu söyleyen İngilizce öğretmeni Özay, şöyle devam etti:
“Kişi kaynağında ama hâlâ bizden eğitim alıyor. Bunlar işte sorunun nerelerde olduğunu gösteriyor. İnsan beyninde dil üç şekilde oluşuyor. Bu gerçekten böyle. Milyonlarca cümle kurabilirsiniz kombinasyonel olarak. Ancak kurduğumuz cümleler üç farklı cümle yapısından oluşuyor. İşin güzelliği ve kolaylığı burada zaten. Benim kafamda hangi fikir oluşursa oluşsun sadece üç cümle yapısına uyumlu. Hangi fiil söz konusu olursa olsun. Bunlar zamanla yerleşiyor, kullanan kullana. Ancak kullanma öncelikle okumayla olacak. Çünkü siz okudukça x kelimesinin x1, x2, x15 adet farklı kullanımı varsa bunu okuyarak öğreneceksiniz. Bir gün ‘Ben x6’yı ekonomiyle ilgili bir cümledeki tanımında görmüştüm’ deyip karşıya verebiliyorsunuz. Bunun için o kelimeyi görmeniz gerek. Görmezseniz o dilin yaşandığı ülkede yaşamanız lazım ve onu siz yaşayana defalarca yanlış kullanacaksınız demektir. O yüzden okumak önemli.”
ÖDEV YAPMAYANI ASLA DERSE ALMIYOR
Türkiye’de İngilizce eğitimi veren kurumların dili 6 parçaya bölmüş vaziyette olduğunu ve her kurun 100-120 saatten oluştuğunu, kendilerinin ise 100 saatte onların sistemine göre tüm kurları bitirdiklerini ifade eden Özay, “Bu 100 saatlik eğitimimiz toplamda 32 hafta sürüyor. Pandemi ile birlikte yüzyüze eğitimlere son verip online eğitime geçtik. Haftada sadece 1 ders yayınlıyoruz. Bu dersin süresi her hafta konuya göre değişiyor. Öğrenci o derse istediği zaman da erişemiyor. Haftanın belli günleri açık ders. Dersin yayında olduğu günler sayfasına girip dersi eksiksiz bir şekilde not alarak izliyor. Bizim istediğimiz ödev formatında ödevini hazırlıyor düzenli bir şekilde taratıp tek bir dosya halinde bize iletiyor. Biz ödevleri kontrol ediyoruz, eğer eksik, yanlış, hata varsa bildiriyoruz. Tabii bu ödevi teslim edene kadar da derslere erişimini engelliyoruz. Ödevi tamamlaması için 1 gün süre veriyoruz. Tamamlayıp gönderiyor kontrol ediyoruz ve tekrar derslere erişimine izin veriyoruz. Disiplin olmadan maalesef bu iş olmuyor” dedi.
Şu anda en büyük hedefinin oluşturduğu müfredatın Milli Eğitim müfredatına adapte edilmesi olduğunu dile getiren İngilizce Öğretmeni Mustafa Özay, “Eğer MEB, bu müfredatla bir dil eğitimi kullanırsa sistemimiz Milli Eğitim’e geçerse Türkiye’de İngilizce sorunu diye bir şey kalmaz. 5 sene içerisinde sorun çözülür. Çünkü kişi liseyi bitiriyor, üniversiteye gidiyor, lisans ve doktora yapıyor yine İngilizce kursuna kayıt yaptırıyor. ODTÜ’den hâlâ dil konusunu halledememiş doçent öğrencilerimiz vardı. Bu yaklaşımla ülkedeki dil problemini çözebileceğimizi düşünüyoruz” diyerek sözlerini noktaladı.
Bir yanıt bırakın