Yerküre ısınıyor, kışlar eskisi gibi sert geçmiyor. Ne doğru dürüst kar var, ne yağmur.
Ancak stat zeminlerinin durumu perişan. Çoğu patates tarlasından beter. Koşmak değil, yürümek bile zor.
21. yüzyılı yaşıyoruz. Teknoloji var, para var, yapay zeka var, insan aklı var.
Lakin bunları biraraya getirip “bataklık futboluna” çözüm üretecek irade yok.
Bırakın seyir zevkini, servet harcadığınız oyuncuların sağlığı her an tehlikede. Aklı başında olanlar hiç mi vicdan azabı çekmiyor?
Avrupa’dan, Dünya’dan maçlar izliyoruz televizyonda. Halı gibi zeminde oynanıyor futbol.
İngiltere’de hemen her gün yağmur var. Suudi Arabistan ve Katar gibi çöl coğrafyasındaki ülkelerde onlarca stat imrenilecek kadar bakımlı.
Ya bizde? Şu an Süper Ligde en az 8-10 takımın sahası berbat durumda. Yüz milyonlarca lira harcayarak stat yapıyoruz da ne oluyor? Her sezon başı çimlerini yeniliyoruz. Şaka gibi. Tam bir rezillik.
Ya kasıtlı olarak bu işlerle ilgilenen firmaları zengin etmenin yolu açılıyor, ya da birileri rant mı yaratmaya çalışıyor paranoyası yaşatıyorlar bize. İkisi de değilse, sorun ne?
Aklıma kazınmıştır. 80’li yılların sonlarında Ankara’da Başbakanlık binası önünde rahmetli Turgut Özal’ı bekliyorduk. Soruma Milliyet’in ertesi günkü manşetine taşınan şu yanıtı almıştım Başbakan’dan: “Futbolumuzu çamur sahalardan kurtaracağız. Önceliğimiz yeşil zeminler olacak.”
Aradan neredeyse 35 sene geçti. Halimiz ortada, durumumuz içler acısı.
Herkes susuyor, herkes üç maymunu oynuyor. Daha önemlisi; insanlar para verip gittiği statlarda çağ dışı koşullarda işkenceye zorlanıyor.
TFF Trabzonspor’a savaş mı açtı?
Ligin tansiyonu yükseldikçe, kulüp başkanları ve yöneticileri disiplin kurulunun kapısını aşındırıyor.
Sevklerin çoğununun gerekçesi, hakemler ve federasyon aleyhine yapılan açıklamalar.
Son zamanlarda dikkatimi çeken, bazı (!) kulüp yöneticilerinin benzer eylemlerinin “ceza tayinine yer olmadığı” gerekçesiyle geçiştirilmesi, konu Trabzonspor olunca en üst düzeyden cezalar kesilmesi.
Daha iki gün önce başkan Ertuğrul Doğan’a 600, kulübe 400 bin lira öngörüldü. Tek kalemde 1 milyon TL!
Neye göre peki? Hakaretin dozu, muhatabın kalıbı mı belirliyor rakamı?
Yoksa bilmediğimiz gizli bir savaş mı?
Unutturmayacağız!
“Biz ne limonuz ne mum, ne çınar. Biz insanız. Çok şükür biliriz umudumuzu ilacımıza katmasını. ‘Yaşamak gerek’ diyerek ayak direyip dayatmasını.” – Nazım Hikmet
Bir yanıt bırakın