Eğer ABD’de başkan adaylarını parti liderleri belirliyor olsaydı Trump hiç başkan olabilir miydi? Halkı tahrik ederek yasama organı Kongre’yi basmaya yönlendiren, gaf üstüne gaf yapan, normal şartlar altında demokratik bir ülkede hayal bile edilemeyecek vaatlerde bulunan bir kişinin bırakın tekrar aday olmasını, ilk başta başkanlık koltuğuna oturabilmesi bile garip bir durum. Ancak Amerikan seçim sistemi bunu mümkün kıldı, kılıyor. Amerikan halkı, çıkar gruplarının esiri olmuş profesyonel politikacılardan o kadar bıkmış ki devletin kurumlarına açıkça savaş açan birine açık çek veriyor.
Dolaylı seçim: Seçiciler Kurulu
Amerika gerçekten ilginç bir yer. Tarih atarken bile ters mantık kullanıyorlar, önce ay sonra gün yazıyorlar. Halkına güvenmeyen liderler tarafından kurulan rejim yıllar içinde uğradığı erozyon ile tam tersine işler hale gelmiş. Şöyle anlatalım: ilk anayasa yapılışı esnasında Senato ve Başkan’ın halk tarafından doğrudan seçilmesi sakıncalı görülmüş, dolaylı yoldan bir nevi atama ile göreve getirilmeleri tasarlanmıştır. 1912 yılına kadar ABD Senato’sunu eyalet meclisleri atamış, anayasa değişikliği ile 17. Ek madde sonrasında halk tarafından senatörler seçilmeye başlanmıştır. Başkanlık için ise çetrefilli bir seçim mekanizması geliştirilmiş, Seçiciler Kurulu yaratılmıştır. Bu kurula her eyalet büyüklüğü oranında sayıda delege gönderir; delegelerin nasıl seçileceği eyaletlerin isteğine bırakılmıştır. 1800’lü yılların ortalarından itibaren bu delegelerin halk tarafından seçilmesi geleneği başlatılmıştır. Amerikan vatandaşları başkanlık seçimlerinde oy verdiklerinde başkan adayına değil, o adaya oy vermeyi taahhüt eden Seçiciler Kurulu delegesine aslında oy verirler. İşin daha da ilginç yanı, her ne kadar istisnai bir durum olsa da bazen o delegelerin taahhüt ettikleri yönde oy kullanmadıklarına da rastlanılır.
Neticede Amerikan halkı kendi başkanını kendi seçmez. Her bir delege söz verdiği şekilde oy kullansa bile halktan en çok oy alan adayların seçimi kaybettiği de olmuştur zira “winner-take-all” dar bölge sisteminin aritmetiği buna sebep olabilmektedir. Trump’ın başkan seçildiği 2016 seçimlerinde rakibi Hillary Clinton yüzde 48.2, Trump ise yüzde 46.1 oy almış olsa da Trump seçilmiştir. Seçiciler Kurulu delegelerinin 304’ünü Trump almış, Clinton 227’de kalmıştır.
Ön seçimler başladı
Bu karmaşık sisteme ek olarak bir de başkan adaylarının belirlendiği ön seçim süreci mevcuttur. Siyasi partiler ulusal konvansiyonlarında oy kullanacak kendi delegelerini eyalet bazında farklı yöntemlerle belirlerler. Şu günlerde Amerika’da bu ön seçim süreci yeniden başladı. İlk olarak Iowa eyaletinde Trump ezici üstünlükle seçimi kazandı; sırada New Hampshire var. Yine gariptir ki bazı eyaletlerde, buna New Hampshire da dahil, sadece parti üyeleri değil, herhangi bir partiye üye olmayan hatta başka partilere üye vatandaşlar da o partinin adayını belirlemek için oy kullanabilirler. Hiç hayal edebilir misiniz misal, Cumhurbaşkanlığı seçimine katılacak adayı belirlemek için bir ilimizde yapılan Zafer Partisi ön seçiminde DEM Partililer de oy verebiliyorlar. İşte Amerika’da olan tam da bu.
Amerikan kurucu babalarının tasarladığı sisteme ters takla attırıldığında ortaya çıkan sonuç budur. DNA’sında anti-demokratik kodlar içeren fakat yıllar içinde halkın doğrudan dahil edilmeye çalışıldığı seçim sistemi hem hissi ve irrasyonel davranan kesimlere karşı bir emniyet sübabı görevi görmekten çıkmış, hem de çoğunluğun iradesini doğru olarak yansıtmayan ucube bir sisteme bürünmüştür.
Bir yanıt bırakın