Direnen kadınların hikâyeleri

Deniz Kaptan’ın “Kadın Hikâyeleri” kitabından seçilen monologlardan oluşan ve farklı sınıf, kültür ile çevreden kadınları aynı noktada buluşturan “Tut!Bırak!” adlı oyun Türkiye’ye yeniden konuk oluyor. Yalnızca tanımadığınız insanlarla paylaşılan sır türünden hikâyeleri anlatan oyun içerik açısından kadın kimliğini tartışırken, yeni bir biçim ortaya koyuyor. Performans, hikâye, dans ve enstalasyonu bir araya getiriyor. Belçika’da Flemenkçe oynanan “Tut!Bırak!” daha önce İstanbul Tiyatro Festivali’nde de seyirciyle buluşmuştu. Üç oyun için İstanbul’da olacak oyunun yönetmeni Hüseyin Umaysız ile konuştuk.

*Farklı sınıf, kültür ve çevreden üç kadını birleştiren nedir sahnede?

Onlar erkek egemen bir dünyada kendilerini aramaya ve bulmaya çabalıyorlar. Birey olarak var olmaya çalışıyorlar. Güçlü, renkli ve son derece zengin bir direniş görüyorum bu devinimde. Hikâyelerdeki kadınları birleştiren başka bir de elbette oyuncum Layla Önlen. Bir kadın, bir anne, bir birey, bir performansçı olarak bu hikâyelerin tam ortasında duruyor. Kendisinden ve bedeninden elde ettiklerini hiç sakınmadan performansına katarak o kadınların inatçılığına eşlik ediyor.

*Tamamen oyuncu odaklı performans ile edebiyatı birleştiren bir sahnelemeye gidip oyuncunun sınırlarını zorluyorsunuz. Sahneleme ve ışıkla sadelik hâkim. Neden böyle bir yol seçtiniz?

Bütün dikkatin, bedeni ile sahnede duran oyuncuda -ki o da bir kadın olarak sahnede kendi kişisel hikâyesini yaşıyor o an- ve hikâyelerin gücünde kalmasını istedim. Bu bakış bütün rejiye ışığa, ses kullanımına, dekora ve kostüme de böyle yansıdı. “Tut!Bırak!” provalarına başladığımızda, hikâyelerimizdeki kadınların direnme biçimlerini nasıl bir performansa çevirebilirim diye düşünmeye başladım. Oyuncunun bedenini çok zorlanacağı alanlara hapsettim ya da ittim. Çünkü o kadar güçlü hayat hikâyelerinden bedensel ve ruhsal bir ter akıtmadan çıkamayız. Samimiyet çoğu zaman sadelik ile birlikte yürür. Sonuçta metinlerin yanında bedenin de, sahnedeki malzemenin de konuştuğu, sesinde kendi dünyasını kurduğu hatta bir süre sonra her şeyin bir instalasyona ve dansa dönüştüğü bir performatif sahneleme ortaya çıktı. 

*Tiyatronun özellikle teknolojiden yardım almasıyla ilgili ne düşünüyorsunuz. 

Bence tiyatro her çağda teknolojiden yardım alıyor. Sahneyi yapmak için kullandığımız yapı malzemesinden tutun da sahne perdesinin çarklarına, dekor malzemelerine kadar her şeyi teknolojiden ve bilimden alıyoruz. Almaya da devam ediyoruz. Tek fark tiyatronun bunlarsız da var olabileceği gerçeği.

Hüseyin Umaysız

Doğu anlatı, Batı laboratuvar alanı

*Türkiye’deki tiyatrolarla Avrupa’yı karşılaştırdığınızda nasıl tespitler yapabilirsiniz?

Bunu kapsamlı cevaplayabilecek bir akademisyen değilim. Bir kıyas için değil paylaşmak için ve birbirimizden ilham almak için buradayız. Fakat tecrübelerime dayanarak şunu ifade edebilirim. Her coğrafyanın kendi zamanı, birikimi, algısı ve referansları var. Bunun da yansıdığı bir sanat dünyası. Bu sebeple farklı coğrafyalardaki tiyatroları birebir karşılaştırmak bize doğru sonuçlar               vermeyebilir. Doğu her zaman anlatının, hikâyenin en güçlü olduğu yerdi. Gücünü oradan alıyor. O yüzden burada hâlâ hikâye ve metin çok önemli. Batı ise konstrüksiyon, soyutlama ve farklı sanat disiplinlerinin melezlendiği bir laboratuvar alanı. Uzun süredir Batı’da tiyatro yapan biri olarak diğer meraklarımın yanında hâlâ hikâye anlatıcılığı üzerine araştırma yapmaya ve öğrenmeye çalışıyorum.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*